17 Eylül 2014 Çarşamba

Engelli parkur oyunu

Tufan Ergüder'in köşe yazısıdır

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, 12 Eylül cuma günü Ankara’yı ziyaret etti. Bu ziyaret, Obama’nın IŞİD’e karşı yürütülecek operasyonda Türkiye’nin daha fazla aksiyonun içinde yer alması beklentisi içinde olduğunu Türk makamlarına iletmek içindi. Gelen haberlere göre Türk tarafı görüşmelerde beklentilere karşı isteksiz kaldı. Başta Sn. Cumhurbaşkanı olmak üzere Türk Hükümeti işi ağırdan alıyor. Çünkü doğabilecek sonuçlarla ilgili çekinceleri var. Ankara’dan İnsani yardımdan daha ileri bir açıklama yapılmadı henüz.

Ancak ABD, bu kez Türkiye’nin sınırlı destek taahhüdüyle yetinecek gibi görünmüyor. Washington istediğini elde edemeyince, ziyaretin ertesi günü Amerikan medyası Türkiye hakkındaki iddialarla hareketlendi.  Önce Wall Street Journal’ın internet sitesinde ”Türkiye artık ABD’nin müttefiki değil” başlıklı ağır sayılabilecek bir haber yayımlandı. WSJ editörlerince hazırlanan haberde Ankara’nın Türkiye’deki hava üslerinden IŞİD’e hava saldırısına müsaade etmeyeceği belirtiliyor. Haber ABD’nin İncirlik’ten vazgeçerek Kuzey Irak’ta yeni bir hava üssü tesis etmesinin zamanının geldiği vurgusuyla bitiriliyor. Yani nerden bakarsanız bakın Amerika’yla ilişkiler açısından sonbaharda hararet düşmeyecek gibi duruyor.

Aynı gün ilerliyen saatlerde bu kez New York Times’ın internet sitesinde yayımlanan bir başka yazıda ”aralarında bürokratların da bulunduğu bazı elit Türklerin IŞİD’le ortak petrol kaçakçılığı yaptıkları” iddialarına yer verildi. ABD resmi makamlarınca araştırıldığı belirtilen iddiaların arkasında Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi kıdemli uzmanlarından Juan Zarate var. Zarate, Türkiye’nin IŞİD’in maddi konuda bitirilmesine yanaşmamasının sebebinin petrol kaçakçılığından elde edilen önemli miktarlarda paraların olduğunu iddia ediyor.

Türkiye’yi yoğun bir IŞİD ve PKK gündemi bekliyor. Batılı ülkeler, Türkiye’yle ilgili daha yeni iddiaları da dünya kamuoyuyla paylaşacağa benziyor. Erdoğan’ın bugüne kadar izlediği politikalar Ülke için aşılması güç engeller oluşturdu. Hatta mevcut politikalarla yolun sonuna gelindi demek daha uygun olacak. Çünkü IŞİD ve PKK bir tahtırevanın iki ucu gibi. ”Kazan kazan” söylemiyle hafızalarda yer tutan Erdoğan ve arkadaşları bu kez ”nasıl daha az kaybederiz?” sorusunun cevabını arıyorlar. Ve belki de yakın coğrafyada ilk kez IŞİD-PKK dengesine yatırım yapılıyor.

IŞİD’in toplama bir yapı olduğuna daha önce yazılarımızda değinmiştik. Yani milli talep ve hassasiyetlerin yerinde halife, ümmet gibi hayallerin peşinden koşuyorlar ve bölge halkları arasında ülkü birliğini sağlamaları çok zor görünüyor.  Yani IŞİD ışık vermiyor ve bugüne kadar ki uygulamalarıyla sadece kendini değil ilişkide olduklarını da uçuruma sürükledi. Adeta mantar gibi ortaya çıkan bu yapıyla Türkiye’nin ilişkileri konusunda pekçok tevatür seslendiriliyor.

Muhtemelen Türk makamları IŞİD’le girilen bu serüvende böylesine bir sonuç beklemiyorlardı. Belki Erdoğan, IŞİD’e verilen destekle önce Suriye ardından Irak’a şekil verilebileceğine inandırıldı. Bunun toplamından da Kürt sorununa Türkiye’nin genelinin benimseyebileceği bir çözüm çıkabileceğini düşünüyordu. Suriye’de umut edilen sonuca ulaşılamaması yanı sıra El Nusra ve IŞİD de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından terörist yapılar ilan edilince hesaplar iyice karışmış oldu. Maalesef Erdoğan ve AKP için işler yurt dışında içeriden daha kötü gidiyor. Siyasetteki alternatifsizlik Türkiye’ye taşınması güç ağırlıklar yükledi. Dileğimiz Türkiye’nin bu zor dönemden en az zararla çıkabilmesi. Ancak Türkiye AKP iktidarıyla girdiği bu zor dönemeçten çıkmak için yeni paramatrelere ihtiyaç duyar hale geldi.

Erdoğan ve AKP’nin yurt içinde matematiksel olarak güçlü olması ancak evrensel hukuka ve anayasal düzene uymadıkları yönündeki tartışmalar, kullandıkları ayrıştırıcı dil ülke içinde ciddi tahribata ve halk arasında tedavisi zor küskünlüklere yol açtı. Oysa iktidar sahiplerinin böyle bir zamanda en son isteyecekleri bölünmüş bir halk olmalı. Ve çağdaş bir  demokratik hukuk devletinin gerekleriyle bağdaşmayan dış politikası özellikle yurt dışında itibar kaybına sebep oldu. Kendi halkıyla kavgalı görüntüsü veren ve IŞİD, El Nusra gibi benimsenmesi zor ilişkiler edinerek Türkiye’nin imajını sarsan AKP hükümetlerinin boyu bu kadarmış demek gerekiyor. Bugüne kadar yapılanlar yapıldı ve bugüne geldik.

Eğer Türkiye, milli politikalar yerine içine sızmış Selam-Tevhid unsurlarının ve yabancı ellerin yönlendirmesiyle yoluna devam edecekse büyük zararlar bizi bekliyor. Tez elden ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı politikalardan vazgeçilmeli, Türkiye kamuoyu yeni dönem ve alınan risklerle ilgili bilgilendirilerek ufukta görünen fırtınaya hazırlanmalıdır.

15 Eylül 2014 Pazartesi

Bank Asya hisseleri işleme açıldı

7 Ağustos’tan beri işleme kapalı olan bank asya bugün birinci seanstan itibaren işleme açılıyor.
Borsa İstanbul Bank Asya hissesinin işleme kapatılmasına gerekçe olarak ortaklık yapısındaki belirsizliği göstermişti.
Bank Asya hisseleri kapatılmadan önce 1,24 lira seviyesinde bulunuyordu. 7 Ağustos tarihinde hisselerin işleme kapatıldığı gün Bank Asya hisseleri yüzde 5,34 değer kaybetmişti.
Geçtiğimiz hafta SPK Başkanı Vahdettin Ertaş en son alınan kararın mevcut kapalılık halinin devamı yönünde olduğunu söylerken “Yeni bir karar alınmadığı sürece kapalılık hali devam edecek” demişti.
İşte Bank Asya’nın KAP’a yaptığı açıklama;
Ulusal Pazar’da işlem görmekte olan Asya Katılım Bankası A.Ş. (ASYAB.E) paylarının işlem sırası, Borsamız Hisse Senetleri (Pay) Piyasası Yönetmeliği’nin 25/a maddesi uyarınca, 07.08.2014 tarihinde ikinci seans öncesinde geçici olarak işleme kapatılmıştı.
Şirket paylarının Ulusal Pazar’daki işlem sırası 15/09/2014 tarihinde (BUGÜN) 1. seanstan itibaren yeniden açılacaktır.
Şirket paylarının işlemleri Ulusal Pazarı’daki son işlem gününde oluşan baz fiyat (1.23 TL) ve +/- %10 fiyat marjı ile başlatılacaktır.

Özal mı? Erdoğan mı?

Taraf Gazetesi Yazarı Süleyman Yaşar, bugün (15.09.2014) Taraf Gazetesi’ndeki köşesinde “Özal ve Erdoğan Mukayesesi” başlığı ile yayımlanan çok konuşulacak bir yazı kaleme aldı. Yaşar, yazısında şu tespitlere yer verdi: “Özal tantanalı Cuma namazları kılmadı hiç. Cami kapısında tezahürat yaptırmadı kendisine. Ve basına haber verip cami kapısında basın toplantısı da hiç yapmadı. Cuma namazını mütevazı bir şekilde kimseye haber vermeden gittiği camilerde kıldı. Oysa şimdi Cuma namazı çıkışları adeta basına demeç verilen, siyasi gündem oluşturulan birer tantanalı siyasi faaliyete dönüştü. Çünkü Özal Müslüman’dı. Şimdiki iktidar sahipleri İslamcı. “Ne fark var” diyerek sorarsanız, İslam ile İslamcı arasındaki ilişki süt ve sütçü arasındaki ilişkiye benzer. İşte böyle”
Süleyman Yaşar’ın yazısının tamamı şöyle:
Gelin Turgut Özal dönemi ekonomik performansı ile Recep Tayyip Erdoğan dönemi ekonomik performansını karşılaştıralım.
Önce Özal’ın dar gelirliye konut yapımını ele alalım
Özal dönemi olarak bilinen 1984-1991 yılları arasında yani sekiz yılda Toplu Konut İdaresi tam bir milyon konut yaptı. Erdoğan döneminde 2002-2013 yılları arasında tam 14 yılda aynı idarenin yaptığı konut sayısı beş yüz bin oldu.
Gelelim Özal döneminin tarım verilerine…
Özal dönemi tarım verilerine baktığımızda; 1991’de Türkiye’de toplam koyun sayısı 40 milyon 432 bin düzeyindeydi. Şimdi koyun sayısı daha doğrusu 2014 başında 29 milyon 284 bin oldu.
Bu arada 1991’de Türkiye’de üretilen buğday miktarı 20 milyon 500 bin tona ulaşmıştı. 2014’te elde edilen buğday miktarı 19,7 milyon ton oldu. Böylece tarım kesiminin performansının Özal döneminde çok daha iyi olduğunu görüyoruz. Bir de kişi başı buğday üretimine bakalım. Bu ülkede 1991’de kişi başına 336 kilogram buğday üretilirken, 2014’te kişi başına buğday üretimi 255 kilograma geriledi.
Büyüme hızına gelince…
Özal döneminde yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 5 olurken Erdoğan döneminde yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 4,7 düzeyine geriledi.
Bu arada fert başına gelir artışı performansına bakalım…
Özal bu ülkede fert başına geliri 1.606 dolardan 5.085 dolara yükselterek tam 3,2 kat çoğaltırken, Erdoğan 3.492 dolardan 10.400 dolara ulaştırarak 2,9 kat çoğalttı. Böylece Özal’ın fert başına geliri daha hızlı çoğalttığını belirtelim.
Anlayacağınız, Özal’ın ekonomide performansının Erdoğan’dan daha iyi olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz.
TANTANALI CUMA NAMAZI
Özal tantanalı Cuma namazları kılmadı hiç. Cami kapısında tezahürat yaptırmadı kendisine. Ve basına haber verip cami kapısında basın toplantısı da hiç yapmadı. Cuma namazını mütevazı bir şekilde kimseye haber vermeden gittiği camilerde kıldı. Oysa şimdi Cuma namazı çıkışları adeta basına demeç verilen, siyasi gündem oluşturulan birer tantanalı siyasi faaliyete dönüştü. Çünkü Özal Müslüman’dı. Şimdiki iktidar sahipleri İslamcı. “Ne fark var” diyerek sorarsanız, İslam ile İslamcı arasındaki ilişki süt ve sütçü arasındaki ilişkiye benzer. İşte böyle.

Nazife Demirhan ile çok özel röportaj

Bugün Erol Demirhan’ın eşi Nazife Demirhan ile yaptığımız röportajı yayınlıyoruz. Hatırlarsınız belki Erol Demirhan gazetelere manşet olmuştu. Metris Cezaevi’nde tutuklu olduğu zaman gazeteler kendisini firari olarak yazmıştı. Haberi yapan muhabir ve gazetenin haberciliğini düşünün.

Demirhan şimdi örgüt lideri olmaktan Ali Fuat Yılmazer ile Metris’te. Örgüt lideri olmaktan tutuklular. Örgütte 2 kişiden oluşuyor. Hukuğu hatırlatmakta fayda var. Bir grubun örgüt olması için 3 kişi olması gerekir.

17 Aralık sonrası uzun süre operasyon geldi gelecek diye beklendi ve 22 Temmuz gecesi beklenen operasyon yapıldı. Sahur operasyonu diye adlandırıldı bu operasyon. Siz o dakikalarda evde miydiniz? Neler hissettiniz?
17 Aralık sonrası uzun süre operasyon geldi gelecek diye beklendi ve 22 Temmuz gecesi beklenen operasyon yapıldı. Sahur operasyonu diye adlandırılan bu operasyon. Siz o dakikalarda evdemiydiniz? Neler hissettiniz?
Aylardır bu operasyonun yapılacağını biliyor ve bekliyorduk. Bir gün öncesinden de zaten ilan edildi.  Eşim kendisinin de mutlaka gözaltı yapılacağını bildiği için hazırlandı sanki göreve gidecekmiş gibi beklemeye başladık.Ancak bize gece gelmediler daha onlar gelmeden eşimin adı gözaltı yapılacaklar arasında duyurulmaya başladı televizyonda .O da ‘’bunlar bizim adresi bulamadı galiba’’ diye  kendisi İstanbul Eminiyet Müdürlüğüne gitmek üzere yola çıktı.Bende onu Allaha emanet edip uğurladım.Sonra arama için geldiler sanki bir teröristin evini arayacaklarmış gibi 10-15 polis geldiler ama çokta rahat görmedim onları üzerlerindeki tedirginliği hissede biliyordum.Aradılar ve tabiî ki hiçbir şey bulamadılar.Bu arada bayan memur getirmemişlerdi ben bayan memur olmadan yatak odamı aratmayacağımı normalde getirmeleri gerektiğini söyledim, bekledik şubeden bayan memur alıp geldiler. Aramaya başlamadan önce memurun bana sorduğu soru şu’’biz kimin evine geldik ,biz ne arıyoruz beni şubeden apar topar alıp geldiler o yüzden bilmiyorum’’Bu trajikomik duruma güldüm ve bir kez daha bu operasyonu yapanların ne kadar beceriksiz olduklarını anladım.
Gözaltı yapıp tutukladıkları polisler yıllarını bu mesleğe vermiş ,işlerini çok iyi yapan bir çok başarılı operasyona imza atmış insanlar keşke onları tutuklamadan önce operasyon nasıl yapılır öğrenselerdi. Böyle beceriksizce operasyonlar yapmazlardı zannettiler ki öyle büyük  ve başarılı operasyonlar yapılıyor bizde yaparız. Ama o işler o kadar kolay değil.En başından itibaren inanılmaz hatalar yaptılar ve bunu başaramayacaklarını göstermiş oldular.
Ne oldu da kahraman ilan edilen polislere böyle bir operasyon yapma ihtiyacı doğdu?
Ne olduğu ortada aslında 17 Aralık ‘a kadar meslek hayatı başarılarla dolu , soruşturma yüzü görmemiş hatta operasyona talimat verenlerce defalarca ödüllendirilmiş bu polisler birden örgüt lideri ,vatanhaini,casus ilan edildi.Oysa yaptıkları tek şey hukukun kendilerine verdiği yetkiyi kullanarak ,işlerini en iyi şekilde yapmaktı.Sanırım işlerini yaparken birilerinin ayağına bastılar.Kendi yolsuzluklarını hırsızlıklarını- ki bunlar daha en basitleri – kapatmak için masum insanları yaftalayarak algı operasyonu yaptılar. Bir bu tutuklanan insanların siciline bakmak lazım birde operasyonu yapanların o zaman operasyonun sebebi daha iyi anlaşılacaktır.
Erol Demirhan  ve arkadaşları Metris cezaevine konuldu? Bu bilinçli bir hareketmiydi sizce?
Elbette, yapabileceklerinin en kötüsünü yapmaya çalışıyorlar. Bu yüzden daha önce terörle mücadele kapsamında gözaltı yaparak adli mercilerin önüne çıkarttıkları ve tutuklanan terör örgütü üyelerinin tutulduğu ceza evine konuldular. Hepsi yıldırmak ve zulmetmek maksatlı yapılmış şeyler ama onlar bilmiyorlar ki bu tip davranışlar bizi yıldıramaz hapsetmekle susturacaklarını metrise koyarak yıldıracaklarını zannediyorlar ama asla susturup yıldıramayacaklar. Onlar mutlaka en kısa zamanda çıkacaklar ve mücadelelerine hak için hukuk için kaldıkları yerden devam edecekler.
Bir takım havuz medyası Eşiniz Teslim olduktan sonra Metris cezaevinde olmasına rağmen “Firarda” diye haber yaptı ve bizzat eşinizi hedef gösterdi bu haber karşısında ne hissettiniz ?  Dava açtınız mı? 
Sadece güldüm eşim hakkında sürekli malum medya tarafından firari haberleri çıktı ama bu en komiğiydi yaklaşık 20 gündür tutukluyken yaptılar bu haberi bu da bize yapılan gazeteciliğin ne kadar masa başı ve araştırmadan uzak talimatla yapıldığını gösteriyor. 8 aylık süreçte gerek yazılı gerek görsel basında gerekse miting meydanlarında operasyon duyurulmuştu kaçmak isteseydi kaçardı kaçmadı. Çünkü kaçmasını gerektirecek hiçbir hukuksuz iş ve işlem yapmadı bizzat gidip kendisi teslim olmasına rağmen bu tür haberler yapmaya  devam ettiler.elbette ki bu konuda avukatlarımız her türlü kanuni haklarımızla ilgili işlemleri başlatmıştır.
Adliye önünde günlerce kalabalıklar vardı ve hala o kalabalıklar mevcut  bize buradaki atmosferden biraz bahsedebilir misiniz?
Orası inanılmazdı adliyenin önünde beklerken beni gerçekten duygulandıran bazende ağlatan olaylara şahit oldum.Orda beklediğimiz günlerden birinde hiç tanımadığım bir hanım yanıma geldi ve beraberinde 11 yaşında küçücük bir kız çocuğu vardı bana’’kızım yeni beyin ameliyatı geçirdi bu sürede size çok dua etti hastaneden yeni çıktı ve ben onu evde tutamadım ben gidip bu ablaları görmek istiyorum dedi bende onu alıp geldim’’ dediğinde ne kadar doğru bir yolda olduğumuzu bir kez daha anladım bu ve benzeri o kadar çok olay yaşadık ki bu kadar güzel insan bizi destekliyorsa kesinlikle benim eşim ve arkadaşları yanlış bir şey yapmış olamaz dedim bir kez daha.
Bir çok güzel şeye de  vesile oldu orası bizler birbirimize kenetlendik birbirimizden güç aldık bu birlik beraberlik kendimizi daha iyi hissetmemize sebep oldu. Eşlerimiz alındıktan sonra bizlerde evlerimizde duramaz olduk ve kendimizi emniyetin sonrasında da adliyenin önünde bulduk. Üzüntüler paylaşıldıkça azalırmış bizde öyle yaptık aynı dertle çarpan kalpler bir araya gelmiş oldu.Ben eşimin yakın mesai arkadaşlarından bir kısmını tanıyordum çalıştığı dönemden ama orda bir çok yeni arkadaşımızla tanıştık.Çok sıkı dostluklar kuruldu .Hele o birlikte yaptığımız iftarlar sahurlar görülmeye değer di doğrusu.orada herkes eğer üzülüyorsa kendisine değil arkadaşına üzülüyordu bunu görmek benim kendimi daha güçlü hissetmeme sebep oldu.
22 Temmuz operasyonu ile birlikte Eşinizin Aslında birçok önemli operasyonlarda görev aldığı ve birçogunu bizzat kendi yönettiği ortaya çıktı Size eşi olarak bu operasyonlardan bahsettiği oldu mu? Yoksa birçok aile gibi Operasyonlardan sonra TV kanallarından mı öğrendiniz? 
Hayır tabiî ki öncesinde bahsetmezdi ben onun yoğunluğundan ve sıkıntısından anlıyordum yine bir şeyler olacağını ama eşim işiyle alakalı evde hiç konuşmazdı devlet meselesi neticede ben merak edip sorsamda söylemezdi istihbaratçılar işleriyle ilgili hiç konuşmazlar zaten. Birde benim hayatım tüm kahraman polis eşleri gibi pencere kenarlarında eşimi endişeyle bekleyerek geçti. Hep gece gündüz kelle koltukta çalıştı bende sabır ve endişeyle eşimi bekledim bu endişeyi artırmamak adına da bahsetmemiş olabilir. Tutuklandıktan sonra eşimin @edemirhan adlı twitter hesabını ben yönetmeye başladım sağolsunlar mesai arkadaşlarından bugüne kadar yaptıkları operasyonlar hakkında bilgiler gelmeye başladı bende yaptıkları operasyonları anlatmaya başladım ve ben bir kez daha gördüm ki ne kadar zor ve tehlikeli işler başarmışlar.eğer ben bunları biliyor olsaydım endişelerim kat be kat artacaktı iyi ki de bilmiyormuşum.
Sahur Anneleri Projesi hakkında bizi bilgilendirirmisiniz? 
Emniyet ve adliye sürecinde eşlerimiz göz altında iken bizlerde mağdur eşler olarak birbirimize destek olmaya başladık .  Bir çoğumuz birbirini adliye ve emniyet önünde görmüş ve tanımış oldu. Yaşadığımız haksızlıkları hukuksuzlukları her kesimden insanlara duyurmak için birlikte hareket etmeye karar verdik. Bu birlikteliğimize bir isim vermek istedik. Müslüman bir ülkede Ramazan ayının son günlerini idrak etmekte iken bayrama birkaç gün kala sahur bile yapamadan kaçma tehlikesi olmayan eşlerimizin apar topar kelepçelenerek gözaltına alınmasından hareketle ‘’Sahur Anneleri’’ fikri doğdu.
Sahur Anneleri olarak amacımız ;siyaset,sivil toplum ve medya ile ile ilişkiler kurup yaşanılan hukuksuzlukları dile getirmek ve sesimizi duyurma konusunda ziyaretler tertip ederek yeni bir sivil toplum inisiyatifi geliştirmektir.
Bu kapsamda ilk olarak meclise gittik,çeşitli siyasi parti temsilci ve milletvekilleriyle görüştük. CHP ve MHP grup başkan vekilleri ve millet vekilleriyle görüştük. MHP ve Saadet Partisi İstanbul İl Başkanlarını ziyaret ettik.
Yerli ve yabancı insan hakları kurum ve kuruluşlarına mail,mektup gönderdik,telefon açtık.
Medya aracılığı ile basın açıklamaları yaparak kamuoyuna sesimizi duyurmaya çalıştık.
AYM ve HSYK ya şikayet dilekçelerimizi ilettik ve bunu da basın açıklaması yaparak kamuoyuna duyurduk.
AB Türkiye delegasyon temsilciliği ile görüştük.Yaşadığımız hukuksuzlukları uluslar arası boyuta taşıdık.
Yazılı ve görsel basın aracılığı ile yaşadıklarımızı kamuoyuna anlatıyoruz.
www.sahuranneleri.com internet sitesi ve sahur anneleri twitter hesabı ile sosyal medyada da sesimizi duyurmaya çalışıyoruz.
Aynı hukuksuzluklara maruz kalan ailelerle kardeşlik tesis ederek hastalık,doğum,çocukların eğitimi gibi konularda birbirimize destek olmaya çalışıyoruz. Bu hukuksuzluklar son bulana kadar mücadelemize devam edeceğiz.Her şeyden önemlisi de bu zor günlerde aynı kaderi yaşayan ailelerle kardeşlik tesis ederek birbirimize moral kaynağı olduk.
Bu süreçte bizlere destek veren herkese teşekkür ediyoruz.
Bülenç Arınç’ın Özür dilesinler İfadesi Hakkında ne düşünüyorsunuz?
Eşlerimizden özür dilemelerini istediler özür dilerlerse affedeceklermiş bu kadar ağır şuçlamalar yap örgüt kurmakla suçla sonrada özür dile affedeyim de bu kadar basit mi bu suçlamalar doğru ise –ki ben asla öyle olduğunu düşünmüyorum – bir özürle affedilir mi?
Eşimi ziyaretimde bana bu konuda söylediği şey şuydu ‘’özür hak edenden hak ettiği için dilenir .Ben ve arkadaşlarımın hukuksuz hiçbir iş ve işlemi olmadı eğer ille de birilerinden özür dilemek gerekiyorsa görev yaptığımız süre içerisinde meydana gelen eylemlerde hayatını kaybedenlerden ve yaralananların yakınlarından özür dileriz. Keşke uykusuz ve yorucu saatlerce çalışmalarımıza aldırış etmeden bir günümüzü iki  gün gibi yaşayıp bu eylemleri engelleyebilseydik’’
Son olarak neler eklemek istersiniz?
Biz birgün bu zulmün biteceğini biliyoruz er yada geç yapılan haksızlıklar ayyuka çıktı tutuklu bulunan müdürleri anladım sebebi belli talimatlı bir şekilde tutuklandılar ancak içerde sadece görevi şöförlük olan hukuksuz denilen ancak tamamen mahkeme kararıyla yapılan dinlemelerde sadece dinleme işlemini yapan hiçbir evrakı imzası olmayan memur arkadaşlarımız var buda bize bu işin ne kadar ezbere yapıldığını gösteriyor.  Ama biz ülkemizde baskılara boyun eğmeyecek işini hakkıyla yapacak hakimlerimiz ve savcılarımız olduğuna inanıyoruz . Onlar işlerini yapacaklar ve bu zulme dur diyecekler. Bir gün biri çıkacak ve bu zulme dur diyecek adını tarihe altın harflerle yazdıracak, biz o günün gelmesini sabırla bekliyoruz biz sabretmesini iyi biliriz çalışırken vatan hizmeti deyip sabrettik ,şimdi de vatan sağolsun deyip sabrediyoruz.

Erkam Tufan Aytav röportajım

Bugün Erkam Tufan Aytav’ın sitemize verdiği röportajı okuyacaksınız. Medya dünyasının içinde bulunduğu durumu konuştuk kendisiyle. Röportaj sırasında manşetlerde kendiliğinden çıktı aslında. Erkam Tufan Aytav’ı bir çoğunuz tanırsınız aslında. Tanımayanlar içinde kısaca bahsedeyim. Bugün Tv’de ‘Erkam Tufan’la Analiz’ programını yapıyor. Basılmış kitapları vardır. Bence merak edenler kitaplarına bakıp alıp okumalı da. Daha önceleri radyo programı da yaptı Erkam Tufan Bey. Sohbetine doyum olmaz bir insan.  Röportajı da sonuna kadar okuduğunuzda da aslında tanıyacaksınız kendisini. Kaçamak yapmadan net cevaplar var. İyi okumalar şimdiden
17 ARALIK SONRA MEDYADA ÖNEMLİ DEĞİŞİKLİKLER OLDU. BELKİ DAHA ÖNCE ÖNCESİNDE DE BU DURUM VARDI AMA SON 1 YILDIR ARTIK GÖZLE GÖRÜNÜR HAL ALDI. SİZ NASIL DEĞERLENDİRİRSİNİZ?
17 Aralık sonrası makas daha da açıldı doğru ama hükümetin medyaya olan baskısı uzun zamandan beri vardı. Çünkü hükümetin bu konularda endişeleri vardı. Sabah’ın TMSF tarafından el konulup alınması, arkasından akşam gazetesi. Kendi kadrolarını işin başına geçirmesi… Tüm bunların Ak Parti’nin medyayı ele geçirme refleksiydi. Bunu da önemli oran başardı.
NEDEN BİR PARTİ MEDYAYI ELE GEÇİRMEK İSTESİN Kİ. SONUÇTA DOĞRU İŞLER YAPARSA ZATEN MEDYADA YER ALMAZ MI?
Bu konuda konuşmalarımızla Ak Parti’yi rahatlıkla dövebiliriz ama şunu da söylemek gerekir; Ak Parti’nin geleneği Refah Partisi çok dayak yedi medyadan. Bunun da kodları olan İslami kesim diyebileceğimiz o kesim hiçbir zaman kendisini medya da ifade edememişti ve iki iki buçuk medya vardı Özal döneminde. İki buçuk medyanın, buçuğunun bir parçasıydı o kesim. Dolayısıyla medya dindar kesim ve onun siyaset uzantısına her zaman engel oldu. Dolaysıyla böyle bir öfke birikmesi var Ak Parti siyasetinde. Hürriyet’in manşetinde ‘Muhtar Bile Olamaz’ dendi. Erdoğan, bunun hiçbir zaman unutmaz.
Dolayısıyla bu medya rahat bırakılırsa bizimle hiçbir zaman iyi geçinmeyecektir düşüncesinden hareketle Ak Parti ‘madem iktidara geldik bu medyayla bu iş olmaz. O zaman benim bu medyayı ele geçirmem lazım’ diye düşündü. Bu refleksle anlaşılabilir ama kabul edilemez bir düşünceyle medyaya el attı.
Bugün karşımıza üç tip medya çıktı. Pinokyo, penguen ve özgür medya. Pinokyo medyadan kastım halka gerçekleri değil de Erdoğan’ın istediği gerçekleri aktaran, yanlış bir şey söylerse arkasını toparlamaya çalışan parti medyasından bahsediyorum. Bunları ekonomik kaynaklarının havuzlarla sağlandığını duyduk ve bildik. Bunların yetmediği yerde 2 milyon gönder Süleyman denilerek desteklendiğini gördük.
KANIRTA KANIRTA MEDYAYI DİZAYN ETTİ
TMSF el koydu başına milletvekilini getirdi. TMSF el koydu başına yandaş iş adamı getirildi, yine TMSF el koydu başına damadının kardeşini getirdi. Bunu yaparken de kanırta kanırta yaptı.
2. kategori olan penguen medyasını da tehditlerle dize getirdiler. Bunu gezi olaylarında gördük. Adam çatısından baksa görecek ama ekrana getiremedi. İş adamları ihaleler uğruna dize geldi, biat etti. Bu medya Ergenekon davası üzerinden dize getirildi. ‘Bak Ergenekon’un medya uzantısı diye dava açarım görürsün’ diye tehdit edildi.
3. kategoride de herşeye rağmen özgürce yazan bir medya var.
17 Aralık sonrası bazı medya organlarında işten çıkarmalar oldu. Hatta Sayın İdris Bal’ın bu konu hakkında bir çalışması oldu. Buralardan insanlar neye göre işten çıkarıldılar?
İktidar partisi o adamı istemiyorsa bu patrona iletiliyor ve patron da gereğini yapıyor.
MEDYA TAKRİRİ SÜKÜN’DAN BU YANA EN REZİL DÖNEMİNİ YAŞIYOR
Partinin bu konularla ilgilenen bir grubu olabilir. Bu böyle devam eder bir süre. Benin yaşım 49 okuduğum ve gördüğüm kadarıyla medya ‘Takriri Sükun’dan beri en rezil dönemini yaşıyor. Bazıları abartılı bulabilir ama önceleri bu derece de olmamıştı. Biz 28 Şubat’ı da gördük o zaman bile bu kadar olmadı. Burada bir pervasızlık var. Artık güç bende diyen bir düşünce var. Bu düşüncedeki insanlar sokaklar da Polat Alemdar gibi yürüyüp posta koyup racon kesiyor.
CNN Türk’te 4 bir taraf programında, bir Ak Parti gazetecisi Nazlı Ilıcak’a ‘bizim sayemizde burada oturuyorsunuz’ dedi. Bu tarihe geçecek bir cümledir. Bu nasıl bir Türkiye ki; bizden kimi kastediyor. Olsa olsa Ak Parti kastediyordur. Demek ki CNN Türk’te programa çıkabilmek biz dediği yapının onayıyla oluyor. Bu bir itiraf.
MEDYA DA BİR DE ‘ALO FATİH’ MESELESİ VAR. MEDYA SEKTÖRÜ YENİ BİR TABİR KAZANDI NE DERSİNİZ?
Ben Alo Fatih’e tersten bakıcam. Ben Fatih’i biraz tanırım. Dikkat ederseniz Alo Fatih’le ilgili tüm tapeler de (Erdoğan bu tapeleri kendisi de kabul etti) sürekli Fatih’e kızıyor. Çünkü Fatih istenileni yapmıyor. Kızıyor olması misyonunu yerine getirmediği anlamına geliyor. Halbuki onun oraya gelmesi Ak Parti’nin gözü olması içindi. Buna rağmen Erdoğan’ın istemediği konuklar alınabiliyor ve yine Erdoğan’ın istemediği alt yazılar geçiliyorsa bu Fatih’in az da olsa direncini gösterir.
PEKİ AYNI ŞEY DEMİRÖREN İÇİN DE GEÇERLİ Mİ?
Demirören için aynı şey denebilir mi? Ondan emin değilim.

AK PARTİ DOĞRULARIN GERÇEKTEN KENDİ İNANDIĞI GİBİ OLDUĞUNU MU DÜŞÜNÜYOR YOKSA KENDİSİNİN DE YANLIŞ YOLDA OLDUĞUNU BİLİYOR AMA MECBUR MU? HANGİ BİLİNÇLE ŞU ANKİ YAYIN POLİTİKALARINI İZLİYORLAR?
Zor bir soru. Ama 17 Aralık sonrasında yaşananlar ortaya çıktıktan sonra artık Ak Parti’nin (Ak Parti’den kasıt Erdoğan ve o düşünceye sahip insanlar) içindeki insanlar ya bu işten yırtacak ya da bitecek. Dolayısıyla medya da eleştirel bir yazının çıkmaması lazım. Buna psikolojik olarak takatlari yok. Bundan sonra Ak Parti hükümeti medyaya olan baskıyı daha da artıracak. Bu dönemde Türkiye’de medya bedelini ödemek şartıyla özgür. Özgür olmak istiyorsan bedel ödemen gerekiyor.
Ak Parti havuç ve sopa yöntemini iyi kullanıyor. Bugün bir gazeteci işine son verilirse nerede iş bulacak? Halkın yüzde 63’ü medyaya baskı olduğunu düşünüyor.
PEKİ YÜZDE 63 BASKI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORSA BU OYLARA NEDEN YANSIMIYOR?
Bu bizim demokratik bilinçsizliğimizi gösterir. Eğer benim düşüncem iktidardaysa iktidar baskı yapabilir. Çünkü o düşünce meşrudur ve pek çok medya kanalında yer alması gerekir düşüncesi hakim maalesef.
ERDOĞAN CUMHURBAŞKANI SEÇİLDİ VE SEÇİLİR SEÇİLMEZ AKREDİTE UYGULAMASINA GEÇİLDİ? NEDEN?
Demek ki Cihan ve Zaman’dan saklanan bir şeyler olacak. Çankaya köşkü kimsenin tapulu malı değil. Kamusal alan. Medya da kamu hizmeti görüyor. Belli gazete ve televizyonları almıyorsa o zaman insanın aklına acaba neyden endişeleniyorlar diye sormaya başlanır.
SİZİN ŞUAN ÇALIŞTIĞINIZ İPEK MEDYA GRUBU DA YOĞUN BASKI ALTINDA. BU SİZE YANSIYOR MU? 
Evet baskı var ama buna rağmen dimdik duruyor. Ben istediğim konukları alabiliyorum. Fazlasıyla  özgürüm. Benim kadar rahat konuk alabilen kimse yoktur. Geçenlerde Hasan Cemal’i aldım. Seni uzun zamandır görmüyoruz ekranlarda dedim. Hasan Cemal ‘başka yerlerden çağırmıyorlar’ dedi. Bunun bir bedeli oluyor ve Akın İpek o bedeli ödüyor. Burunlarından fitil fitil geliyor. O yüzden Bugün gazetesi okuyucuları ve izleyicileri bunun farkına vararak sahiplenmeli.
SON OLARAK TRT VE ANADOLU AJANSI İÇİN NELER DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
Parti devletine giden Yeni Türkiye’de bu iki kurumda üzerinde düşeni yapıyor...